Birçok ülkede doğum oranları, nüfusun kendini yenileyebilmesi için gerekli olan 2.1 seviyesinin altına düştü. Demografi uzmanları bu durumun sürdürülebilir olmadığını belirtiyor. Özellikle ekonomik ve toplumsal sistemlerin bu değişime karşı dirençsiz olduğu ifade ediliyor.
Gelişmiş ülkelerde genç nüfusun azalmasıyla birlikte iş gücü daralıyor, bu da ekonomik büyümeyi olumsuz etkiliyor. Aynı zamanda yaşlı nüfusun artması, sağlık hizmetleri ve emeklilik sistemleri üzerinde büyük bir yük oluşturuyor. Bu dinamikler, devletlerin sosyal sorumluluklarını yerine getirmesini zorlaştırıyor.
Bazı ülkeler düşük doğum oranlarını tersine çevirmek için çeşitli teşvikler sunuyor. Ücretsiz kreş hizmetleri, uzun doğum izinleri ve mali destekler bu adımlar arasında yer alıyor. Ancak kariyer hedefleri, bireysel yaşam tercihleri ve ekonomik belirsizlikler, çocuk sahibi olma kararını geciktiren başlıca nedenler olarak öne çıkıyor.
Toplumsal Erozyon ve Kültürel Tehdit
Uzmanlara göre doğum oranlarındaki düşüşün etkileri kısa vadede değil, onlarca yıl içinde derinleşerek kendini gösterecek. Eğer bu eğilim durdurulamazsa, insanlık yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal bir erozyonla karşı karşıya kalabilir. Bu da medeniyetin sürdürülebilirliğini ciddi biçimde tehdit edebilir.